Edebiyat
ortamımız, ülkemizin diğer ortamlarından farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok
fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az ve sair. Bunlar
hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın
heyecanı da ayrı. Hem, kağıt oyunu oynayanlar bilir; ilk elin günahı olmaz. İlk
kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize
kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?
Bu
ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi
yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak
sorular belirlemeye çalıştım. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici
cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur.
Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını
paylaşmış oluruz.
Onur
Çalı
Kitapsız bir hevesli olmaktan
kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?
Bütün
yazım deneyimi, ilk ve orta öğrenimde karne ortalamasını yükselten kompozisyon dersleri
ve bir adet doktora teziyle sınırlı olan biriydim. Beni dünya çapında (!) bir
yazar olmaya götüren tesadüfler şöyle gelişti. Bir yurtdışı grup gezisi
sırasında, mizahi yönü ağır basan bir gezi günlüğü yazmaya ve grup içinde
yayınlamaya başladım. Şaşılacak bir şekilde, mizahi günlük sabırsızlıkla
beklenen bir “Arkası Yarın” haline dönüştü. Şöhretim grubun sınırlarını aştı,
aştı, aştı… Baktım ki edebiyat dünyasında “erken” meşhur olacağım, hemen frene
bastım. 2010’da emekliye ayrılarak ailemle gözlerden uzak bir yaşam sürmeye
başladım. Evde her gün, Survivor, Müge Anlı, Esra Erol izleyerek memleket
meselelerine vakıf olmaya çalışıyordum ki bir arkadaşım, “yettin artık” deyip,
kulağımdan tuttuğu gibi beni UMAG’a götürdü. Daha sonra, davet üzerine “onur
konuğu” olarak bazı öykü atölyelerinde de yer almaya başladım. Atölyeler,
benden ziyadesiyle feyiz aldılar :) Bu arada, hayran kitlem, “artık seni bütün
dünya okumalı” diye başımın etini yiyip duruyordu. Israrlara ancak 2017’ye
kadar direnebildim ve “muhteşem eserlerimi” okuyucuyla buluşturmaya karar
verdim.
Yazma uğraşını neden başka
bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdın?
Dilimdekini
zigzag yapmadan söylemeyi, elimdeki iş her neyse çabuk sonlandırmayı seviyorum.
İçinde yaylanacağım, yaylandıracağım, sayfalar dolusu bir roman ortaya
çıkaracak kadar sabırlı değilim. Böyle olunca da ancak öykü yazabiliyorum.
Yayınevini nasıl belirledin?
İlk kitabın yayımlanma sürecinde neler çektin?
Yayınevini bana gelen
onlarca teklif arasından bin bir güçlükle belirledim, desem? :) “Kitabının
yayımlanmasını bitmek tükenmek bilmeyen bir ümitle bekleyen yazar” isimli
bilindik hikâyeyi bir de ben anlatmayayım isterseniz.
Kitabı yayıma hazırlama
sürecinde sana yol gösteren, yardımcı olan bir editörün oldu mu? (Eğer olduysa,
editöründen razı mısın?)
İlk
editörüm çok sevgili yazar arkadaşım Hilal Tüzün’dü. Yazdıklarımı, tekrar
tekrar o kadar çok okudu ki her gün rüyasında kitabımın kahramanı Serpil’i
görmeye başladı. Daha sonra değerli hocalarım Ethem Baran ve Çiğdem Ülker gözden
geçirdiler. En son olarak da Yayınevinin editörü Sibel Öz okudu tabii ki. Hepsinden
de fazlasıyla razıyım.
İlk kitabınla hayatında neler
değişti? Neler ummuştun ne buldun?
Bir kitap yazdım hayatım
değişti(!), diyemeyeceğim. Zaten hayatımdan memnundum, değişmedi, değişmesin de.
Adı duyulmamış bir yazar olarak ilk kitapla ilgili büyük beklentiye girmem
gerçekçi olmazdı. Tek dileğim samimi, okuyanı gülümseten bir kitap ortaya
çıkarmış olabilmekti. Yüksekten ve Paraşütsüz, doğal olarak yakın çevremdeki
arkadaşlarım ve kısmen de arkadaşlarımın arkadaşlarına kadar ulaşabildi. Geri
dönüş yapanların hepsi ne hikmetse çok beğendiklerini söylediler. “Hiç bozulmam,
tersine memnun olurum beni acımasızca eleştirin (!)” dedim, “ yok vallahi çok beğendik,
okurken hem çok güldük hem düşündük ” dediler.
Keşke ülkemizde,
özellikle ilk kitapları değerlendiren samimi eleştirmenler; “al gülüm ver
gülüm”, “benim egom senin egonu döver” anlayışının; “körler sağırlar birbirini
ağırlar” ya da ahbap çavuş ilişkilerinin ötesine geçebilmiş, eleştiri özeleştiriyi ilke edinmiş edebiyat
grupları ya da edebi oluşumlar olsa da bizlere yol gösterse.
Piyasaya sunulan her
üründe olduğu gibi edebi ürün için de ciddi, sabırlı bir piar çalışması
gerekiyor. Bu, laikiyle yapılabiliyorsa yazdıklarınız
görünür olabiliyor, “dar” edebiyat çevresi dışındaki okuyucu kitleye de
ulaşıyor. Ondan sonrası, yani edebiyatta kalıcı olup olmayacağınız, eserinizin
kalitesine bağlı. Kitabınız kötüyse, ilk elde ne kadar
çok kişiye ulaşmış olursa olsun, sonraki kitaplarınızı merak edip okumak
isteyecek kalıcı bir okuyucu kitlesi oluşmuyor. Ben kendi adıma, Yüksekten ve Paraşütsüz’ün okuyanlarda,
ikinci kitabım için bir merak uyandırmış olmasını temenni ediyorum.
Telifini alabildin
mi/alabilecek misin?
Kitabımı
yayınladıkları için Notabene’ye teşekkür ediyorum. Telif falan istemedim.
Dergiler için edebiyatın
mutfağı denir. Sen salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne
kadar zaman geçirdin?
İlk yıllarda yazıp yazıp
gönderiyordum dergilere. Onlar da sağ olsunlar yayınlıyorlardı. 2014'ten sonra
öykü yarışmalarını keşfettim, daha cazip geldi. Dergileri bıraktım, yarışmalara
öykü göndermeye başladım. Girdiğim yarışmalardan, derecesiz döndüğüm olmadı
diyebilirim. Ancak, son zamanlarda sık sık duymaya başladığımız Jüri’dekilerle
ödül kazanan kişiler asındaki ahbap çavuş ilişkileri ya da yarışmaya gönderilen
eserlerin okunmadığı şeklindeki söylentiler hevesimi kaçırıyor. Lafı daha fazla
dağıtmadan söylemek gerekirse, yazmaya başladıktan sonra toplam iki yıllık bir
mutfak deneyimim olmuş.
Kitabın yayımlandıktan sonra
yakın çevrenin ve ailenin yazmak/okumak uğraşına bakışları değişti mi? Yazıyla
ilişkinde ciddi olduğuna ikna oldular mı? Kitap sana bu anlamda bir özgürlük
alanı ya da dokunulmazlık zırhı kazandırdı mı?
Bunların
hepsine olumlu yanıt verdiğimi varsayalım. :)
Peki, bundan sonra?
Bende
öykü çok. Yenilerini yazmaktan ziyade mevcutları adam etmekle meşgulüm bu
aralar. Defalarca üzerlerinden
geçiyorum, her seferinde değiştirdiğim şeyler oluyor. Ama artık kurcalamayı
bıraktığım öykülerden oluşan yeni dosyam hazır. Yayınlayacak “gözü pek” bir
yayınevi bulabilirsem ikinci kitabımı da sahaya süreceğim. :)
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum Yaz Bilader